Nisan 30, 2021

Yarım Kalan Son Sözler

ile Dr. marsupilami

Fazlaca aydınlık ve bulutsuz bir gündü. Misafir olduğum evde ben de dahil olmak üzere 3 kişi oturuyorduk. Caddeyi gören küçük ve 3 duvarı koltuk ile döşenmiş hafif dağınık olan bir oda. İçimde tarifsiz ve sebepsiz hislerin çiçek açar gibi can bulurken, hayatın git gide karardığını hissettiğim bir duygu durumundaydım. Odadakilerden birini fazlaca iyi tanıyorken, diğerinden haberi bile yoktu. Belki de bu yabancı evin sahibi odur diye düşündüm. Ama bu fikrin üstünde fazla durmadım. Ne zaman gelmiştim, günlerden neydi ya da neden burdaydım ? Bu tip soruların cevabı bir yandan kafamı meşgul ediyordu. Karşımda oturan yabancı tek bacağını tekli kanepenin koltuk desteği üzerine atmış fazlaca rahat bir şekilde oturuyordu. Bu rahatlık içerisinde tek eli havada ve iki parmağı arasında tuttuğu esrarın dumanları arasında yanında oturan kadına bir şeyler anlatıyordu. Beynimde  derinden bir sallantı ve mide bulantısı hissediyordum. Acaba bu onunda olası bir şekilde içine çektiği esrardan mı kaynaklanıyordu yoksa bilmediği bir sebep mi vardı? Beynimde filler tepişiyordu adeta ama beynim ile bedenim birbirinden bağımsız hareket ediyor gibiydi. Bedenim anlayamadığı şekilde beynimden daha bağımsızdı ve mantıksız davranıyordu. Sanki çok önceden yaşadığım bir olayı kendi gözlerimden kaydetmiş gibi. Şimdi o kaydı fazlasıyla kaliteli bir ekranda izliyor gibiydim. Kadın, tek elinde esrar içen, rahat oturuşlu kirli sakallı adamın anlattıkları bittikten sonra hafif bir gülümsemeyle önüme bir poşet attı. Bu kadını tanıyor gibi hissediyordum en başından beri. Tanıyor gibiydim çünkü o kadına aşıktım. O aşık olduğum kadındı. Önüme attığı poşeti elime aldım. Dışarıdan dokunarak anladığım kadarıyla küçük bir cam şişe ve başka minik bir poşet vardı. Nedensizce içine bakmaya cesaret edemedim. Kadınımın gözlerine baktım. O da bana bakıyordu. “İstediklerinin tam listesi.” Dedi. Poşetin içine baktığımda 50 mg’lık morfin ve bir şırınga gördüm. Ne yapacaktık şimdi bunları. Ne zamandır morfin kullanacak kadar bağımlıydım? Avuçlarım terliyordu. Heyecan yapmış olduğumu farkeden kadın, elimden tekrar poşeti aldı.

+neyin var senin böyle?

-hiç…

+Yıllardır bu noktaya ulaşmak için çalıştık. Şimdi burdan geriye dönmeyeceksin değil mi ?

-Dönsem nereye dönebilirim?

+her neyse…

Bu konuşmalar sırasında tüpten gözümle ölçemediğim kadar morfini çekti ve başını yukarı kaldırarak içindeki havayı boşalttı. “Neden havasını boşaltıyorsun? sonucu değiştirmeyecek zaten.” Dedim.

Karşımda oturan adam ani irkilmeli kısa bir kahkaha attı. Göz bebeklerimin ardındaki ben bu espiri ile neler olduğunu anlamıştım. Kabul etmek istemiyordum ama anlamıştım. İntihar ediyorduk… 

Sevdiğim kadınla intihar etme düşüncesi ne zamandan beri benim için bir gelecek planıydı? Ve o gelecek ne de çabuk gelmişti? İçinde bulunduğum anın gerçekliğini kavramaya çalışırken sağ elim 15 derecelik eğim vererek sol elimin dışından toplar damarıma nişan almaya çalışıyordu. O gözlerini kaçırarak yüzündeki tiksinti ve acı mimiklerini aynı anda kasıyordu. 

+biliyorsun midem kaldırsa ben yapardım. 

-biliyorum. 

+keşke önce bana yapsaydın, hızlı etki ediyormuş.

-Merak etme.

Dinlediğimiz şarkı her neyse bitti ve Arctic Monkeys-I Wanna Be Yours çalmaya başladı. Yüzünde ufak bir gülümseme belirdi adamın. “Hey! herkes sevdiği şarkı eşliğinde ölecek kadar şanslı değildir. Kıymetini bilmelisin.” dedi. Bu itici adam hangi şarkıyı sevdiğimi nerden biliyordu? Eğer düşüncelerim şu an izlediğim filme müdahale edebilseydi, sırf merakımdan şu adamın tam olarak kim olduğunu bilmeden ölmek istemezdim. 

Sevgilim haklıydı. Morfini aldıktan hemen sonra az da olsa etkisini göstermeye başladı. Ona yapmak için başka bir poşetten yeni bir iğne çıkardım. Mesleki bir refleks sanırım. Daha hijyenik bir intihar için mi yapıyordum bunu? Ah detayları gördükçe kendi kendime güldüm.

+neye gülüyorsun. 

-konu ölüm olunca gülmekten kendimi alamıyorum.

+bilmez miyim…

Heyecanını bastırmak için derin bir nefes çekti ve kolunu uzattı. Dirseğine yakın bir yerden tutup bakışımı keskinleştirmeye çalıştım. Hiç de beklenmedik keskin bir ses duyuldu. Ardından gelen bir takım metallerin birbirlerini çiğnemesine benzer bir çınlama… ilk başta morfinin ses halisülasyonlarına sebep olabileceğini düşündüm. Böyle bir etkisi olsa bile karşımdaki tanımadığım adam bu sese yerinden sıçrayarak tepki vermezdi. Onun bir anda sıçrayıp pencereye doğru gitmesi benim de merakımı uyandırdı. Çift şeritli yolun kenarındaydı evimiz ve hemen önünde iki araç kafa kafaya birbirine girmişti. Bulanık bakışlarıma rağmen yerde bir iki beden gördüm. Hemen dış kapıya koşup aşağı inmek istedim. Odadaki yabancı dışarı bakan minik balkondan içeri dönerek bana “nereye gidiyorsun?” dedi. Ben de “belki birinin kan kaybını durdurup hayata dönmesini sağlayabilirim.” Dedim. O da “ölürken mi?” dedi. Bu gerçekliği bir an olsun unutmuştum. Geçen her saniye kalan bir kaç dakikalık ömrümün son saniyeleriydi. Bunu başkalarının hayatına dokunarak harcamak fikri hiç de saçma gelmiyordu. Zaten ölümüme yıllar varken de aylarımı bu şekilde harcamamış mıydım? 

Aşağı indiğimde bir kaç polis olay yerine ambulanstan önce varmıştı. Beni nerden tanıdıklarını bilmiyorum ama olay yerine yaklaşmama izin verdiler. Bir kaç bedene ait bacak ve kol gibi uzuvlar kopmuş ve rastgele saçılmıştı. Benimse dikkatimi çok daha başka bir detay çekmişti. Nasıl oluyor da araçtaki herkesin yüzü soyulup sıcak asfalta seriliyor. İstisnasız tüm kazazedelerin yüzlerini bedenlerinden ayrılmış, dağınık şekilde iki aracın sağına soluna serpilmişti. Soğuk gözlerle gökyüzünü izliyorlardı. Karşılaştığım tablonun şokunu yaşarken uzaklardan gelen siren sesleri ile birlikte kendime geldim. Elimde kime ait olduğunu bilmediğim bir kravatı yüzü bedeninden ayrılmış orta boylu bir kadının yerinden kopmuş kolunun omzuna yakın kısmından sıkıca bağladım. Daha sonra kemerimi çıkartıp kadından bir kaç metre ileride kim olduğunu bilmediğim bacağı diz hizasından kopan bir adamı uyluk kemiği üzerinden kemerimi geçirip sıkıca bağladım. Tam başka bir yüzü olmayan yaralıya geçerken üniformalı bir paramedik benden hızlı davrandı. O sırada başka bir el omzuma dokundu. Bu bir polisti. “3 ambulans göndermişler. Yardımınız için minnettarız” dedi. Cevap vermedim. başım dönüyordu ve yürümekte zorlanıyordum. Polis memuru “iyi misiniz?” dedi. Ben de “araçtakiler kimdi?” Diye sordum. “İsimlerini tam teşhis edemedik ama merkeze gelen bir ihbara göre 3 adam bir kadını kaçırmış. Karşıdan gelen araç da kadının sevgilisi kullanıyormuş. Diğer 3 adam buradaki yerel mafyanın adamlarıymış. Her neyse sonuç olarak sanırım 5 kişiden kurtulan olmayacak” dedi. Öncesine göre daha üzgün görünüyordu bunu söylerken. Başımı intihar ettiğim evin balkonuna doğru çevirdim. Sevgilim ve tanımadığım adam beni izliyorlardı. Sanırım mafya tarafından sahip olunmak istenilen bir kadının gidişini kaldıramamış adamın cinnetiydi bu. Olayla ilgili ilk ve tek önyargım buydu. Yarı bulanık beynim şimdilik daha fazlasını da merak etmiyordu.

Tekrar eve gitmek için adım atmaya çalıştım. Adımlarım sallanıyordu. Bacaklarımın titrediğini hissettim. Bayılmak üzereydim ve sebepsizce son kalan enerjimi yine o eve gitmek için harcadım. Olay yerinden bir kaç adım uzaklaşıp düştüm. Gözlerim karardı. Tekrar açtığımda polis arabasındaydım. Gözlerimden yarı flu bir görüntü yansıyordu beynime. Polis bas-konuş telsize bir şeyler bağırıp sirenlerini yaktı. Başımı dizine almış hale buldum sevgilimi. Başımda ağlıyordu. Bilincimi açık tutmak için son bir kaç bağırışını hatırlıyorum. 

+aç gözlerini benimle kalmaya çalış, hadi ama ! 

-neden? Seninle kalması gereken ben değilim. Benimle gelmesi gereken sendin.

Söylemek istediğim şey buydu. Ancak bu cümlenin tamamını söylediğimden şüpheliyim.