Ekim 17, 2021

İNSANOĞLUNUN TEKNOLOJİ İLE İMTİHANI

ile Yarbay

Geçen yüzyılda ‘geleceği icat eden’ bilim adamları ülkeleri savaşa girdiğinde hemen ‘Hipokrat yeminleri’ni unutup bilgi birikimlerini mesela atom bombasına, bir yerleşim yerini cehenneme çeviren bombalara veya koca bir şehrin insanlarını zehirleyebilecek bombalara, silahlara yöneltmişlerdi. Oysa ki; aynı teknoloji ile mesela kemoterapi tekniği daha erken olgunlaşabilirdi. Doğrudan silah olarak kullanılmasıyla ‘düşman’a verilen zaiyatın yanında aslında ülkeler ellerindeki teknolojiyi bu şekilde kullanmaya öncelik vererek kendi insanlarına ve tüm insanlığa da ayrıca tıp başta olmak üzere önemli alanlarda gecikmelere neden olmak suretiyle, dolaylı bir şekilde de (ekonomik krizler nedeniyle en azından) zarar vermiş oldular. Günümüzde uzay alanını uluslararası anlaşmazlık ve krizler üstü bir konumda tutmak gibi bir defacto durumun ortaya çıktığı söylenebilir. Ancak bunun ne kadar süreceği konusunda kim garanti verebilir?

İnsanoğlunun teknoloji ile imtihanı ateş ile başladı dense yeridir ki bu konu ‘iki taraflı kılıç’ örneği gibi darb-ı mesel haline gelmiştir.

Hollywood filmlerinde sıkça kullanılan bir tema olduğu üzere bir teknoloji/silah bir terörist organizasyonunun eline geçer ve sonra kahramanlarımız dünyayı kurtarmak için harekete geçer…

Sonuçta teknolojinin kimin elinde olduğu, ne maksatla geliştirildiği ve kullanıldığı önem kazanıyor. Teknolojilerin geliştirilmesi önemli bir maliyet kalemi oluşturuyor ülkelerin bütçelerinde. Haliyle konu en başta ‘stratejik bir tercih’tir.

Kaynakların kullanılmasında önceliğin belirlenmesi ve hangi teknolojilerin geliştirilmesine ne kadar kaynak ayrılacağına karar verilmesi stratejik bir tercihtir. Örnek olarak Cumhuriyetin ilk yıllarında yöneltilen eleştirilerin başında ‘Uçak fabrikaları, traktör fabrikası haline getirildi’ cümlesi gelir; Her ne kadar 1935-36 ‘larda bile Kayseri’deki uçak fabrikasında milli imkanlarla üretilen uçakların Kayseri’den Ankara’ya test uçuşlarının yapıldığı tarihin tozlu sayfalarında yer alsa da…

Devletin o dönemde Ulu önder Atatürk’ün ‘köylü milletin efendisidir’ mesajıyla stratejik olarak önceliklendirdiği ve tarım alanındaki devrim niteliğinde icraatlarıyla attığı temel on yıllarca Türkiye’nin kendine yeten çok az ülke içinde yer almasını sağlamıştır. Bu isabetli bir stratejik tercihin delilidir.

Günümüzde ise ne yazık ki ülkemizin kendine yeten ülke konumunu kaybettiğini ve hububat ithalatının yıllık olarak artarak sürdüğü bunun da sıfırlanan ithalat vergileri ile desteklenmek zorunda kalındığını görmekteyiz.

Türkiye özellikle insansız hava araçları (İHA) konusunda ulaştığı teknoloji ve yetkinlik seviyesi ile adından söz ettirirken, tarım ve ziraat teknolojilerinde de en azından aynı seviyeyi yakalamış olması ‘güvenlik’ kavramının küreselleşme ile ulaştığı daha kapsayıcı anlayışla uyumlu olabileceği açıktır.

ABD’nin İHA teknolojisi ile imtihanının küresel bir hikayesi oluşmuştur. Dışarıdan bakıldığında önemli bir caydırıcılık sayılan ‘Predator’ İHA’ları ABD içinde ise dönemin başkanının seçim kaybetmesinde rol oynayan faktörlerden biri olmuştur. Teknolojinin bizzat kendisinden değil ama kullanım şekli ve kullanımındaki telafisi mümkün olmayan hatalar nedeniyle ortaya çıkan kamuoyu tepkisi tam anlamıyla bir bumerang etkisi doğurmuştur.

Kara, Deniz ile Hava ve Uzay Kuvvetlerine, ‘Küresel İnsansız Hava Aracı Kuvveti’ eklenecek. En üst seviyede yapılandırılan ABD İHA küresel gücü, Irak ve Pakistan’daki çok sayıda sivilin ölümüne neden olduğu yan hasarlı saldırılarının ötesinde ‘sınırı aşan doktorları’ sivil toplum örgütü’ne ait hastahanenin, bir düğün evinin tamamen imha edilmesi gibi kabul edilemez hatalar nedeniyle kamuoyunu ayağa kaldırmıştır, deyim yerindeyse… Amerikan kamuoyu İHA kullanımını hiçbir zaman etik bulmamış bu nedenle sanki kontrolsüz olarak uçan bir hava aracıymış gibi ‘done’ kelimesi ile ifade edilegelmişlerdir. (resmi kullanımı ‘uzaktan kontrollü hava aracı’ olsa da bu algılara yansımamıştır.)

Bu tip hataların doğurduğu uluslararası kamuoyu tepkisinin ise Afganistan’da gelinen duruma katkısı da ayrıca araştırma konusudur.

İnsanoğlunun teknoloji ile imtihanında ‘teknoloji yönetimi’ konusunda ayrı bir uzmanlık alanı olarak kendisini hissettirirken, stratejik seviyede ise yapılan tercihlerin bugünden yarına ani değişimlere/dönüşümlere müsait olmayan araştırma-geliştirme çalışmaları (çünkü bu çalışmaların projelendirilmeleri, kaynak ayrılması ve hayata geçirilmesine kadar olan süreç yıllar sürebilmektedir.) hakkında verilecek kararların neticelerinin kritik olduğu ortadadır. Bu bazı konularda sadece kendi alanıyla ilgili kalabilir; Ancak bazı durumlarda ise bir ölüm-kalım durumu ortaya çıkabilir. Öngörülememiş kriz veya kayıplara neden olabilir.